Tefekkür

Gölgelerden Hakikata

📌 Hayata serüvenimize başladığımız anda kendimizi “şeyler” yani varlık aleminde buluruz. Gözümüzü açtığımızda acib bir aleme götürüldüğümüzü görürüz. Ve İnşan götürüldüğü ve neresi olduğunu bilmediği bu alemi “sorgulamaya” başlar. Özellikle çocuklukta “bu ne?” gibi sorularla varlıkları tanımlamaya çalışır. Ve bu tanımlama ile aslında farkında olmadan hakikati tanımadan
bazı hakikatın gölgelerine isimler takar. Bu isimlendirme aslında “izlenimlere yani gölgelere” isim takmaktan başka bir şey değildir.
📌 Bu isimlendirdiğimiz gölgeleri gerçek zannederek bunlar hakkında edindiğimiz bilgiler ile inançlarımız oluşmaya başlar. Yani ağacın gölgesine “ağaç” deriz ama ağacın hakikatını araştırmayız. İzlenim ve bilgi ve inanç oluşturduğumuz bu zan alemi aslında mutlak bir hakikati yoktur fakat bunlaı mutlak hakikat görenler, hakikat araştırmasına girmezler.
📌 Hakikata ulaşmanın yegane yolu “düşünmektir”. Düşünme anca bir nesne üzerinden yapılır yani düşünmek için bize gereken yegane şey düşünülecek bir nesnedir. Peki neyi nesne yapıp hakikatı arayacağız cevap ilginç:
📌 Gölge asıl değil ve gölge problemli değil mi? Hayır…Gölge var yalan değil, sahte değil. Sorun gölgenin yani gölgelerin “BİRİN GÖLGESİ” olduğunu unutmak. Gölgeyi BİR’den yani
kaynaktan koparıp GÖLGELERE KENDİNDE BİR GERÇEKLİK VERMEK.
📌 Uyku zemininde gördüğümüz rüyayı uykuyu unuttuğumuz anda gerçek zannettiğimiz gibi BİR’İ unutunca GÖLGELERİ hakikat zannediyoruz. Sonrada gölgelerle sevinip gölgelerle övünüyoruz. Gölgelerin kazanımı ile kendimizi gölgelerin efendisi ilan ediyoruz.
📌 Gölgeler güzeldir lazımdır araçtır ama asla hakikat değildir kaynak değildir ve amaç değildir.