Kabiliyetimizden Değil İhsandan

📌Bir araştırma yaparken klasik felsefede insanın terakkisi ‘’kabiliyet’’ üzerine bina edilmiş ve kabiliyettiler ancak terakki eder dolayısı ile terakki ve kemalat varsa bu kişinin kabiliyetinin netecisi olduğu işlendiğini gördüm.
📌Nübüvvet makamından verilen ders tamamen bunun zıddı olduğunu anlıyorum. Hayır ve hidayet kulun vücûd-u haricisi olmayan fiil olmayan kesbine bağlansada hidayet ve hayrın vücudunda kuldan istenilen bunu sahiplenmemesidir. Kabiliyetine ve meziyetinden zannetmemesidir.
📌dad-ı hak ra kabiliyyet şart nist
Cenab-ı Hakk’ın lütf u ihsanında kabiliyyet şart değildir.
📌Kabilyet ve kemalatı kendinden bilen hayırların kaynağı olarak kendini bilen, nübüvvet makamından ders almayıp kendini Kur’an ile bilmeyendir. Yani eğer kendimizde gözüken kemalatı fazileti ve üzerimizde gözüken hayırları kendimizden bildiğimiz anda iyi bir felsefe talebesi olup din nokta-i nazarında müflis olarak gitmek var.
📕Hem deme ki: “Halk içinde ben intihab edildim. Bu meyveler benim ile gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.” Hâyır, hâşâ! Belki herkesten evvel sana verildi; çünki herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi. Sözler – 231📕
Üstad’ın Kur’an’i bu ve buna benzer ikazlarının hikmetini daha iyi anladım inşallah yaşarım ve yaşarız….